Ahmet Hasan Değer

Tarih: 13.11.2022 16:46

OKUR YAZARLIKTA YÜZDE 2’NİN YÜZDE 98’E UTANCI !

Facebook Twitter Linked-in

Baştan belirteyim ki, Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki karşılaştırmalar, Cumhuriyetçilerden değil,
Osmanlıcılar dan geliyor. Bana göre de, Osmanlı, Osmanlı’nın koşullarıyla ele alınır, Cumhuriyet de
kendi koşullarıyla. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla, Osmanlı’daki ulema sınıfının devamı olduğunu
kendi savunan siyasal İslam; iktidara gelmeden önce, mescitlerde tekrarlaya tekrarlaya inandığı ve
inandırdığı safsatalar, bu saçmalıkların boşluğu ortaya çıkınca, savunmak zorunda kalıyor.
Örneğin, bunlardan biri, Osmanlı’da okuryazarlığın yüzde 50 ‘civarında’ olduğunu öne sürüyor. Bir
bakalım.
Osmanlı, 1299 yılında kurulmuş, 1923 yılında Cumhuriyet’le birlikte tarihe karışmış. Tam 624 yıl
mülkün (ülkenin) başında Osmanlı Hanedanı varmış. İlber Ortaylı, ki, Osmanlı’ya tavır almak gibi
bir tutumu olduğu kanısında değilim, 1. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı’da okuryazarlığın yüzde
10 olabileceğini belirtiyor. Bu oranı veri kabul edebiliriz. Hepsi erkek olan bu yüzde 10’un 8’ini,
gayrimüslimler oluşturuyor. Geriye ne kaldı? Yüzde 2. Kadınlar? Kadınlarda o sıralarda
okuryazarlık binde (binde) 1 ya da 2 düzeyinde. Hanedan’ın başladığı 1299 yılında, okuryazar
bulunmadığını düşünmek doğru olmayacağına göre, Osmanlı’nın sağladığı bu yüzde 2’lik başarı,
belki de, yüzde 1’e karşılık geliyor. Neyse, ayrıntılara girmeyelim, yüzde 2’lik okuryazarlığı veri
kabul edelim Osmanlı için. Bugün bu oran, yani, Cumhuriyet’ten bu yana geçen 99 yıl içinde, yüzde
98’e çıkmış. Erkeklerde yüzde 99, kadınlarda yüzde 97.
Yeni harflerle düşünce setlerimiz ortadan kaldırıldı diyorlar. Yani, Osmanlı’da Arapça harflerle
düşünülüyordu ve Latin harflerine geçince, birdenbire düşünme yeteneğimizi mi yitirdik? Dedemin
mezar taşını okuyamıyorum dedi bir başkası. Dedenin mezar taşında, Ahmed bin Mehmed yazıyor.
Hangi Ahmet, hangi Mehmet, bütün bunları Cumhuriyet’ten sonra getirilen soyadı yasasıyla bilir
olduk. Şimdi dedenin mezarına gidersen, biliyorsun ki, o senin deden, bir başkasının değil.
Osmanlıca çok şahane bir dildi diyorlar. Osmanlıca, Türkçe, Arapça ve Farsça’nın, sözcük ve
dilbilgisi açılarından, çorbaya dönüştürülmüş hali. Ulema, neden Osmanlıca’yı anlaşılmaz, geniş
kitleler tarafından öğrenilmesi olanaksızlaştırılmış bir dil haline getirmiş? Ulema, medreselerde
öncelikle din bilgini, alim dedikleri, şeyhülislam ve yanında çalışanlar, kadılar yani yargıçlar
yetiştirmiş. Kuruluşunun kısa bir süre sonrasından itibaren de, ilmiye (ulema) yanında devletin
mülkiye (siyasi-yönetimsel) ve kalemiye (bürokratik) yapısına insan kaynakları sağlama görevi
üstlenmiş. Ulemanın -o zamanlar- uzanamadığı bir tek askerler, seyfiye sınıfı var, sonra
değineceğiz.
Örnek verelim, Medreselerde Osmanlıca öğretim yapılıyor. Oradan çıkanların, örneğin Şeyhülislam
Yahya’nın bir şiirinin iki dizesi şöyle:
Sengden dil kem mi ya seng-i siyahi la’l eder
Afitab-ı feyz-bahşa-yı bülend-ahter mi yok
Şimdi, diyelim, Osmanlı döneminde ‘karşı’da bir bayram ziyaretine gideceksiniz ve Boğaz’ın Batı
yakasından Doğu yakasına kayıkla yola çıktınız. Hava kararmak üzere ve kayıkçı da kürekleri öyle
bir düzenle çekiyor ki, duygulandınız ve Şeyhülislam Yahya’nın yukardaki iki dizesini okudunuz.
Kayıkçının muhtemelen gözleri yaşaracaktır. Duygulandığı için mi, yediği rüzgarın etkisiyle mi
yoksa kahkahalarına engel olmak için mi adamcağızın gözlerinin sulandığını anlayamayacaksınız.
Yine, diyelim ki, Çengelköy’desiniz ve canınız, eşinizin de çok sevdiği hıyar çekti, hızlı adımlarla
manava doğru ilerlediniz, adam size baktığında da, “can-ı gönlüm hiara düçar oldu” mu dersiniz,
“bana beş tane hıyar versene” mi?
Demek istediğim, bu topraklarda yüzyıllardır bizim şu anda konuştuğumuz Türkçe
konuşulmaktadır. Osmanlıca, ülkenin başına çöreklenmiş, önce yağmadan, sonra da
borçlanmalardan sürekli olarak en büyük payı alan ulema sınıfının, hep kendilerinden olanları
önemli görevlere getirmek için sadece kendi istediklerine öğrettiği, halktan insanların
yaklaşmamasını ve de, daha da önemlisi, okuma eğilimi göstermemesini sağlamak için türettiği bir uyduruk dildir.
 Bu nedenle 624 yılda okuryazarlık sadece yüzde 2 olabilmiştir, bu nedenle Arapça harflerle matbaa,  Avrupa’da bulunup kullanılmaya başlanmasından tam 289 yıl sonra Osmanlı’ya İbrahim Müteferrika tarafından getirilebilmiştir. Osmanlı’yı batıran ulema sınıfının ardılı olan siyasal İslam, çıkarcı ve
 kötü ve hain öncellerinin sahip olduğu olağanüstü gücü elinden alıp halka veren Cumhuriyet’e bu sınıfsal nedenlerle düşmandır. Kalın sağlıcakla.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —