İkinci Dünya Savaşı yılları, tek partili dönem, CHP si hükümet iktidardadır.
İnönü'nün sıkı tedbirleri sonucu ülkede yokluk yaşanmaktadır...
İkinci Dünya Savaşı nedeniyle stratejik bir konuma sahip olan Türkiye de, İngiliz, Fransız, Alman, Rus ve İran casusları ülkede cirit atmaktadır
.Doğu Anadolu ülkenin diğer kesimlerine nazaran daha karışıktır.
Yabancı ülkeler lehine casusluk yapan TC vatandaşları hakkında ki iddiaları her gün
ilgili makamlara ulaşmakta ancak hükümet edbirleri yetersiz kalmaktadır.
Devlet bölgede sıkıyönetim uyguladığı halde güvenlik zaafiyeti yaşanmaktadır.
CHP'si hükümeti, hırsızlık, kaçakçılık, eşkiyalık, soygunculuk, ırza tecavüz eylemleri karşısında çaresiz kalmıştır.
Casus mu, hain mi, eşkıya mı olduğu belli olmayan bazı gruplar, bölgede güvenlik sağlamak
için canla başla çalışan askerleri de pusuya düşürerek şehit ediyorlar
ve kendilerine kucak açan Irak ile İran’a kaçıp bir süre saklandıktan sonra tekrar bölgeye dönüp eylemlerine devam ediyorlardı.
Bu çeteler, Türkiye’den büyük ve küçükbaş hayvanları çalıyor, o sıralarda fiilen Rusların kontrolünde olan İran’a götürüp satıyorlardı.
Bu eşkiyalar Rus ve İran makamlarınca da korunuyordu.
Bu eşkiyalar genelde iki nüfus kağıdı taşıyordu. İran’da İran, Türkiye’de Türk vatandaşı gözüküyorlardı.
Bölge halkı bu eylemlerden dolayı canlarından bezmişler devleten yardım beklemekteydiler..
.İnsanlar kendilerini nasıl koruyacaklarını bilemedikleri için orduya ve askere sığınıyorlardı.
Bölgedeki karışıklıklar artınca hükümet deneyimli Milli Mücadelede kahramanlarından Orgeneral Mustafa Muğlalı paşayı bu bölgeye görevlendirdi.
Çok deneyimli ve disiplinli bir asker olduğu için Üçüncü Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı’na getirildi...
Hayatı savaşlarda geçmiş olan Muğlalı Paşa işi çok sıkı tuttu.
Canilere karşı amansız bir mücadele başlatı ve birtakım tedbirler aldı.
Bu tedbirler arasında; Siirt’teki gezici Jandarma Taburu’nun bu bölgeye kaydırılması, çobanların silahlandırılması, gezici ekipler kurulması da vardı.
Ayrıca, Paşa, eşkiyanın sınır ötesine kaçmasını önlemek için de emrindeki birliklere Irak ve İran’a kaçan eşkiyayı takip ve “gerekirse vur” emri verdi.
1943 yılında Van’ın Özalp İlçesi’nin sınır bölgesinde İran’a kaçmaya çalışan bir grup, güvenlik güçleri tarafından sıkıştırılır.
Çatışma çıkar ve dur emrine uymayan kürt eşkıyalardan 33 tanesi öldürülür...
Bu olaydan sonra bölgede az da olsa sükun sağlanır.
Bölge halkı Paşa’ya minnettardır.Bölge huzur ve sükûn içindedir.
İçişleri Bakanlığınca, bölgede sükûn sağlandığı için, Valiliğe ve Jandarma komutanlığına teşekkür yazıları bile yazılır.
Fakat birileri düğmeye basar...20 Aralık 1943 tarihinde Van Cezaevinde yatan İsmail Özay isimli bir mahkûm,
TBMM’ne yazdığı dilekçesinde; bu 33 kişinin kaçmalarının söz konusu olmadığını, bilerek katledildiklerini iddia eder.
Olaydan yaralı olarak kurtulup İran’da yaşayan kardeşinin affedilmesini ve olayın tahkikini talep eder...
CHP li Adalet Bakanlığının Genelkurmay Başkanlığından kanunun adli takibinin yapılmasını ilişkin talebine karşı,
Mareşal Fevzi Çakmak’ın verdiği yanıt yiğitçedir.Sözün özü Türk’çedir:“Ordu komutanı o günkü şartların gereğini yapmıştır.
Memleketin yüksek menfaati için gerekli tedbirleri almıştır. Görevini yerine getiren bir komutanı mahkemeye veremem.
Böyle Şey olamaz.” diyerek CHP nin içinde ki Türk düşmanı siyasal islamcılara restini çekmiştir.
Fevzi Çakmak’tan sonra Genel Kurmay Başkanı olan Kazım Orbay’da aynı yiğit tavrı sürdürerek Türk'ün kahraman evladını siyasilerin önüne yem olarak atmamıştır.
Bu tarihte Rusya'nın baskısı Ismet Inönü'ye 1944 de Türkçüleri Türkiye de yargılatmaya başlamış Türk Milliyetçileri tabutluklarda işkenceye tabi tutulmaktadır.
Yıl 1945 gelindiğinde 2. Dünya Savaşı sona erer... Artık ülkede yavaş yavaş her şey normale dönüşmeye başlamıştır.
Ancak, tek partili dönem bitmiş CHP sinden ayrılanlar DP' yi kurmuştur.
1946 yılında yapılan seçimler sırasında işin rengi değişmiştir.
Bu olayı kendi lehlerine oya dönüştürmek isteyen siyasal islamcı dinî söylemlerle birlikte, Türklük karşıtı politikalar başlamıştır...
Bölgenin etnik yapısı bellidir. Bölge halkına şirin gözükmek ve tek partili döneminde sona ermesi,
CHP 'si içindeki Türk düşmanı kominist siyasilerle DP içindeki siyasal islamcı ve Türkçülük karşıtı siyasetçiler ortak hareket ederek bu olayı saptırırlar...
İkinci dünya savaşı sırasında yabancı ajanların kaşıdıkları kürtçülük çıbanı yeniden kaşınarak yara kanatılmıştır.
Bu iki partideki Türk düşmanı bölücülerin amaçları, bir taşla birkaç kuş vurmaktır. Bölge deki ortam buna müsaittir.
Her iki grubunda yani, CHP deki aşırı solcu komünistlerin, kürt aşiret reislerinin de, DP nin içindeki Siyasal İslamcı tarikat şeyhlerinin de
, Kürt toprak ağalarının da amacı bu olayı oya tahvil etmektir
.Atatürk’ün yakın bir silah arkadaşını zor durumda bırakılarak, şuur altlarındaki Atatürk düşmanlığına dayanan aşağılık duyguları tatmin edilecektir...
Amaç Türkten intikam almaktır.Mustafa Muğlalı Paşanın, Menemen olaylarında yargılamayı yapan kahraman bir asker olması da önemli bir faktördür.
Bu davada Mustafa Muğlalı Paşa yargılanarak gerici çevrelere menemen de asılan Derviş Rum Mehmet ve arkadaslarının rövanşının alındığının mesajı verilecektir...
1946 seçimlerinden sonra Meclis’e giren Demokrat Parti milletvekilleri bu olayı yeniden Meclis gündemine getirdiler.
1948 yılında Demokrat Parti, bölgede bulunan oy potansiyelini lehlerine çevirmek için, Mustafa Muğlalı olayını meclise tekrar taşıdılar
.Öldürülenlerin masum köylüler olduğunu, suçsuz yere kurşuna dizildiklerini savundular.
1949 yılında tutuklanan Muğlalı Paşa, kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.
Sonuçta devlet güvenliğini korumak onun sorumluluğu altındaydı, görevini yapmış, sınır ihlalinde bulunan, kimliği belirsiz kişilere ateş açılması emrini vermişti.
1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti yönetimi, Muğlalı olayını yeniden gündeme taşıdı.
Bu sefer ezici çogunlukla iktidarda yargı ellerindeydi.Yargılanmanın tekrar görülmesine karar verildi.
Öne sürülen iddia şuydu:“Çatışma sırasında öldüğü iddia edilen 33 insan masumdu ve kurşuna dizildiler.”Mecliste kıyamet kopar…
Milletvekilleri bu olaydan Cumhurbaşkanı İnönü ile dönemin Milli Savunma Bakanı Ali Rıza Artunkal ve İçişleri Bakanı Hilmi Uran’ı sorumlu tutarlar...
Demokrat Parti’nin derdinin, 33 masum (!) vatandaşın öldürülmesinin hak araması değildi.
İnönü dönemini devri sabık ilan edip iktidarı dönemini şaibeli ilan ederek siyaseten İnönüyü yıpratmaktı.
Bu davranıslarının asıl amacı siyaseten onları destekleyen tarikat cemaat ve Türk düşmanı siyasal islamcılara,
Menemen olayının ardıllarına şeyh ve şıhlara mesaj vererek oy toplamaktı.
Aylarca süren tartışmalardan sonra bu olay hakkında Mecliste araştırma komisyonu kurulması kararı çıktı.
Araştırma komisyonu o yılların olağanüstü şartlarını, o olay sayesinde sağlanan huzur ortamını, 33 eşkiyanın ülkeye zararlarını, Mustafa Muğlalı’nın ülke sevgisini, hiç dikkate almadı...
Meclis araştırma komisyonuna ifade verenlerden birisi de Muğlalı Paşa tarafından; eşi ermeni olduğu için albaylığa yükseltilmeyip, yarbaylıktan emekli edilmiş bir emekli yarbaydır...
Türke ve Atatürk'e kin ve intikam duyguları içerisinde hareket eden herkes Muğlalı paşanın linç edilmesi için iş birliğine katılmıştı.
Araştırma komisyonu hiçbir siyasiye, hiçbir bürokrata suç yüklemedi...
Tek suçlu Orgeneral Mustafa Muğlalı ile Necdet Bilgez ve Bilal Bali isimli yedek subaylardı...
Meclis Araştırma komisyonu kararından sonra dava açıldı.1947 yılında emekli olan kahraman Mustafa Muğlalı Paşa yargı önüne çıkarıldı.
Bir Millî Mücadele kahramanını el birlği ile sanık sandalyesine oturtmayı siyasal islamcı Türk düşmanları başarmıştı.
Bu ayıp da Türk Milletine yeterdi...Kahramanlarına sahip çıkamayan milletler sürünmeye mahkumdur...
Mahkeme, 1943 yılının şartlarına, o tarihte bölgede cereyan eden olayların vahametine, o ortamın düşünce ve gereklerine göre değil 1948 yılının normal şartlarının havasına göre yürütüldü...
Yine Türk evladı, yalnızdı sahipsizdi...Muğlalı Paşa, yargılama boyunca bir Türk komutanına yaraşır şekilde bütün sorumluluğu üzerine aldı.
Ve zamanın hükümetini ve silah arkadaşlarını, subaylarını hiçbir şekilde suçlamadı...İfadesinde mertçe:“Bu subaylara emri ben verdim, onların suçu yoktur.
Yaptıklarım suç ise tek suçlu benim” dedi.. Hâkimin, “Ya emrinizi yerine getirmeseydiler” sorusuna “O zaman şakileri kendim vururdum.” yanıtını verdi...
33 şakinin yok edilmesi sırasında oh diyenler, Muğlalı Paşa’yı takdir edenler, alkışlayanlar, başka bir havanın, başka hesapların insanı olmuşlardı...
TÜRK evladı yine ihanete uğramış küçük hesaplara feda edilerek satılmıştı... CHP sinde sözde Ataturkçü geçinen vekiller ortada yoktu.
Onlarda da oy kaygısı her şeyin önüne geçmişti...Mustafa Muğlalı Paşa Atatürk’ün silah arkadaşıydı, Kurtuluş savaşında Ismet İnönünü onun kahramanlığını biliyordu.
Onunda silah arkadaşı olmasına rağmen, ayrıca sorumlu onun olduğu apaçık ortadayken, emirleri veren Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bu olay karşısında parmağını bile kıpırdatmadı.
O da zevkle bir Türk Evladını siyasete kurban edilişini izledi.Bu ayıp da ona yeter bence...Ve mahkeme sonucu gerçekten çok hazindir:
Hayatını Türk Ordusuna ve Türkiye Cumhuriyetine adamış olan Mustafa Muğlalı Paşa “33 masum (!) insanı öldürmek suçundan” idam cezasına çarptırıldı…
Daha sonra cezası yaşlı olduğu için 20 yıl hapse çevrildi.
33 tane eşkıyaya hak ettiği cezayı verdiği için ödüllendirilmesi gereken Mustafa Muğlalı Paşa,
politik yalakalığın, ucuz siyaset ayak oyunlarının, oy peşinde koşan siyasetçilerin, TÜRK Milletiyle hesaplaşanların kurbanı oldu...
Türk yargısının verdiği siyasi kararlarından birisi olan bu yargılama sonucunda, tek mahkûmiyet Mustafa Muğlalı için verildi
.Başka hiçbir kimse ceza almadı… Bunun ayıbı da o mahkeme heyetinin yargıçlarına yeter...Adalet ölürse devlet yıkılır...
Mahkeme, eşkiya artıklarının ifadelerini Türk Askerinin ifadesine tercih etmiştir..
AYNEN FETÖ CÜ HAKİMLERİN BALYOZ DAVASINDA GENEL KURMAY BAŞKANINI İTİRAFÇİ TERÖRİST İFADELERİYLE
"SİLÂHLI TERÖR ÖRGÜTÜ LİDERİ" DİYEREK SUÇLU İLAN ETTİĞİ GİBİ... ARADAN GEÇEN ONCA YILA RAĞMEN; “
garp cephesinde yeni bir şey yok”.Şimdi de “pkk artıkları”nın, “çakma haham” ların iftiraları şerefli komutanlarımızın sözlerinden daha değerli bulunuyor...
Mahkeme sonrası Askeri Yargıtay bu kararı bozar.
İkinci bir mahkeme dönemi başlar ama bu sırada kahraman Türk Ordusu’nun bir neferi olan, bütün ömrünü
Türk Yurdu’nun bağımsızlığına adayan Mustafa Muğlalı Paşa bu durumu hazmedemez;
bulunduğu cezaevinde kahrından 11 Aralık 1951 tarihinde, 70 yaşında vefat eder...
1997 yılında itibarı iade edildi. Suçsuz olduğu anlaşılmıştı. Buarada 36 yıl geçmişti.
O DÖNEMDE, Türk gibi düşünen tek kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Muğlalı Paşa’nın naaşını Askeri törenle Devlet Mezarlığına naklettirdi
ve kahraman Türk komutanlarının heykellerinin yer aldığı Genelkurmay bahçesindeki Ölmezler Yolu’na O’nun heykelini diktirdi.
İSMİ VAN DA ASKERİ KIŞLAYA VERİLDİ.Peki sonra ne oldu?
Yine siyasal islam fırsatını buldu anda kini hortladı intikam almak için Mustafa Muğlalı Paşa nın ismi askeri kışladan 4 Kas 2011 tarihinde silindi...
Peki bu tarihte kim iktidardaydı.?
Yazmama gerek varmı?
Yine de azalım tarihe not düşsün.
AKP içindeki Türk düşmanı siyasal islamcıların kini bir kahramanın adına dahi tahammül edemedi..
.Yıllar sonra, Kubilay’ın katillerini asmanın bedelini ödettiler bu büyük kumandana.
Sanırım çektiği çilenin sebebini şimdi daha iyi anladınız.
33 kaçakçı için şiirler yazılan bu ülkede, Mustafa Muğlalı Paşanın adına bile tahammülleri yok ve onun adını bile öğretmediler bize...
MUSTAFA MUĞLALI PAŞAMA biz sahip çıkamadık.
70 yaşında, bir Kurtuluş Savaşı kahramanının kahrından cezaevinde ölmesini evlatlarımıza anlatmadık.
Bu ayıp da bize yeter !
Ruhu şad mekani cennet olsun.