Yargıtay 3. Ceza Dairesinin dün Gezi Davası kapsamında verdiği kararlar Türkiye siyaset ve hukuk tarihine
kara bir leke olarak geçmiştir. Osman Kavala’nın hükümeti cebren ve şiddete başvurarak ortadan
kaldırmaya teşebbüs; Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Mine Özerden’in ise teşebbüse yardım
suçlamalarıyla aldıkları cezalar hem kanuni açıdan hem de Gezi’ye katılan milyonların ve halkın vicdanı
bakımından yok hükmündedir.
Saray yargısı karar ilamında yazdığı gibi millet adına değil halk düşmanları adına, Gezi’den korkanlar
adına, özgürlüklerimize ve emeğimize savaş açanlar adına karar vermiştir.
Gezi, Türkiye’nin bütün kentlerinde özgürlükleri için, doğa için, hakları için yürüyen, hükümeti istifaya
davet eden milyonların eseri ve onurudur. Yargıyı siyasetin basit bir aleti haline getirenler şunu iyi bilsin.
Halk yargılanmaz. Saray ve onun siyasi çıkarlarına alet olanlar er ya da geç işledikleri suçların bedelini
öder.
Yargıtay kararının Türkiye İşçi Partisi Hatay milletvekili Can Atalay’ı ilgilendiren kısmı, halk iradesini gasp
etmeye dönük bir başka hukuk katliamıdır. Can Atalay, on binlerce Hataylının oylarıyla seçilmiş, ömrünü
toplumsal davalara adamış bir hukuk ve mücadele insanıdır. Anayasa Mahkemesi’nin Atalay hakkındaki
başvuruya ilişkin görüşme takvimini açıkladığı gün Yargıtay tarafından verilen karar halk iradesine
AYM’ye ve Hataylılara karşı açık bir tehdit, boyun eğdirme girişimidir. Yaptığınızı görüyoruz ama geri
adım atmayacağımızı ilan ediyoruz. Yargıtay kararıyla kesinleşen hüküm, Saray’ın halk düşmanlığıdır.
Halk iradesini gasp etmeye çalışmak darbeciliğin en açık ispatıdır.
Can Atalay ve Gezi Davası meselesi, ne bir avuç insanın, ne Hatay halkının ne de sadece TİP’in konusudur.
Mesele tüm Türkiye’ye, emekçilere, milyonlara aittir. Yargıtay kararının arkasındaki siyasi irade,
milyonlara, Türkiye halkının demokratik tercihlerine saldırma cüreti gösterdiğini bilmelidir. Cezaevindeki
siyasi tutsaklar, gazeteciler, kayyumlar ya da en basit demokratik haklarını kullanması engellenen
emekçiler bu zorbalığın açık kanıtlarıdır. Bu saldırganlık ve zorbalık, yanıtını mücadelemizle alacaktır.
Zorbalara, halk düşmanlarına meydan okuyoruz.
1 Ekim’de Özgürlük Yürüyüşümüzü başlatıyoruz.
Herkes bilsin; bu yürüyüş yalnız TİP’in, yalnız TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın yalnız yürüyüşe fiilen katılan
kişilerin olmayacak.
Hatay’dan Ankara’ya kadar, özgürlüklerimiz için, halkın demokratik iradesini ortaya koymak için,
onurumuz olan Gezi için yürüyeceğiz.
Ama yalnız bunlar için değil… Deprem suçları ve suçlularını ifşa etmek için, emekçilerin hakları için,
kadınlar için, doğanın talanına dur demek için, gençler için, barış için, sanatçılar için, gazeteciler için,
Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına emeğin ve özgürlüklerin damga vurması için yürüyeceğiz.
Yanımızda yüzler, binler, arkamızda milyonlar olarak yürüyeceğiz.
İl, il, ilçe ilçe, köy köy özgürlük ateşini büyütmek için yürüyeceğiz.
Saray’ın korkusunu gerçek kılmak için, direnen tüm dostlarımızla, toplumsal mücadelenin tüm güçleriyle
yürüyeceğiz ve kazanacağız.
Halk kazanacak, Gezi kazanacak!